KERBELA'YA GİDEN YOL..
Yazarımız Ali Karaca 'dan Kerbela acıklaması
( Hz HÜSEYİN'İN ŞEHADETİ)
Kerbela zalimliğin en vahşisi, zulmünde yeryüzünde ki eşi benzeri olmayan bir örneğidir. Kerbela'da gönüller kavrulmuş yaşanılan katliamdan ötürü de bütün Müslümanların ciğerlerinin zarı sızlamıştır. Burada yüce ALLAH c.c Resulünün Hz Muhammed (s.a.v)'in Ehl-i Beyti katledilmiş onun nadide çiçekleri, gülleri soldurulmuştur. Bu acı olay günümüzde de anıldığı zaman yine aynı tazeliğini ve o günkü güncelliğini korumaktadır.
10 Muharrem 61 Hicri (20 Eylül 680) yılında bugünkü Irak sınırları içerisindeki Kerbela şehrinde İslam peygamberi iki cihanın efendisi Hz Muhammed (s.a.v)'in torunu olan Hz Hüseyin'e (r.a) bağlı küçük bir birlik ile Emevi Halifesi Yezid'e bağlı ordu arasında ceyran etmiştir. Bu olay aynı zamanda şiilik tarihinde de bir dönüm noktasıdır. İslam peygamberi Hz Muhammed (s.a.v)'in Ehl-i Beyti kızı Hz Fatımanın amcası Ebu talibin oğlu damadı Hz Ali (r.a) olma oğlu Hz Hüseyin (r.a) ölümü ile sonuçlanmıştır.
İnsanlık alemi ve tarihi bundan daha büyük bir vahşeti asla yaşamamıştır. Şiirlerde bugün Aşure günü olarak da yad edilir. Fahr-i Kainat efendimiz Hz Muhammed (s.a.v)'in 632 yılında vefatından sonra Hz Ebubekir, Hz Ömer ve Hz Osman Halife oldular. Böylece İslamda Raşid Halifeler dönemi başlamış oldu. Aslında müminler hem Hz Peygamber (s.a.v)'in amcasının oğlu ve damadı Hz Fatıma'nın eşini Hz Ali (r.a) Halifelik için doğru bir seçim olarak görüyorlardı. Bu düşüncenin oluşmasında etken olan şey Hz Ali (r.a) bir çok üstün vasfının bulunması ve onun bizzat Nebevi bir terbiyeden geçmiş olmasının etkisi büyüktü.
Hz Ali (r.a) ilk Müslümanlardan olması ve onu sevgili efendimiz Hz Muhammed (s.a.v)'in tarafından damadı için övgü dolu sözler işittikleri içindi. Hz Ali (r.a) onlara göre Hz Osman (r.a) daha etkin ve üstün vasıflara sahip olduklarını düşünüyorlardı. O Allah c.c Arslanı ve Haydar-ı Kerrardı. Mekke müşrikleri onu sevgili efendimizin yatağında buldukları o cesarete sahip olduğu için ona Arslan lakabını takmışlardı. Hz Ali (r.a)çok kahraman ve yiğit bir savaşcıydı. Traftarları Hilafet makamına liyakaten de kendisini layık görüyorlardı. Daha sonra Müslümanlar arasından şura ehl-i Hz Ömerin vefatından sonra Hz Osman (r.a) Halife makamına seçecekti. O zinnureyn lakaplı iki gözümün nuru ( Hz Muhammed (s.a.v)'in iki kızı ile evlilik yaptığı için bu lakapla anılmıştır.
Artık islamda ilk fitne tohumları bu dönemde ekilecek Hz Osman (r.a) akraba ve yakınlarını devletin önemli görevlerine getirecek bu durumdan başta sevgili peygamberimizin eşleri Hz Aiyşe validemizde rahatsız olacaktır. Medine ilk kez İslam da böyle suçlayıcı hitamlara muhatap olacak ve Hariciler 17 Haziran 656 yılında Hz Osmanın evini muhasara ederek onu şehit edeceklerdir. Hz Osmanın şehadetinde hiç bir Ashab-ı kiramın büyüğü olmadığı gibi Ensar ve Muhacirden de kimse yoktur ; hatta Mekkeli ve Medineli sahabiler bulunmamıştır. İslam da ilk kan dökülmüş Medine halkı o gün Hz Osman (r.a) şehadet ayıbını yaşamıştır. Öldürülen şanlı sahabi ve Halifedir Hz Osman gibi cennetle müjdelenmiş büyük bir şecaat kahramanıdır.
Ümmeyye oğulları yani Emeviler Hilafet makamına getirilen Hz Ali (r.a) den Hz Osman'ın katillerini bulup cezalandırmalarını istedi. Hilafet makamına daha yeni oturan istediği otoriteyi bu karışık ortamda kuramayan ; Hz Osman'ın katliamında gevşek davrandığı suçlaması ile karşı karşıya kalan Hz Ali (r.a) iktidarının daha yeni başında olması dolayısıyla muktedir olduğu düşünülemez? Gerçek katillerin kimler olduğunu bulmak böyle bir dönemde tabi ki kolay iş değildir. Ve Müslümanlar arasına nifak tohumları ekilerek o gün ikiye bölünen ve Hz Muhammed (s.a.v)'in eğitiminden geçen sahabileri böyle bir tuzağa nasıl düştükleri de manidardır. Bu kadar kolay kırılma olması bir zaaf olarak da algılanabilir? Bundan sonra ok yaydan çıkacak ve Halifeye karşı Ashabın ünlüleri o dönemde hata yapmışlardır, ve Müslümanların arasına böylece kan girmiştir. Artık Asr-ı saadet bitmiş Hz Osmanın katledilişi de milat olmuştur.
Müslümanlar ilk kez ikiye bölünmüş ve Cemel ve Sıffin vakalarını yaşamışlardır bu savaşlarda binlerce Müslüman ve şanlı sahabiler Zübeyr bin Avvam ve Talha bin Ubeydullah gibi cennetle müjdelenen iki İslam yıldızı hayatını kaybetmiş Hz Ali (r.a) karşı onlar Muaviye'nin saflarında yer almışlardır. Ammar bin Yaser gibi doksan üç yaşında ki bu şanlı sahabi Halifenin taraftarları arasında savaşarak şehid edilmiştir. Fitne iş başındadır ve rüzgar ekenler fırtına biçerek bir daha toparlanmamak üzere Müslümanlar arasında nifak tohumlarını ekmişlerdir. Hz Aiyşe validemizin de Halife'ye karşı bu savaşta yer alması üzücüdür. daha sonra hata yaptığını anlayınca Medine'ye evine dönmüştür. Hz Ali (r.a) 661 yılında İbn-i Mülcem tarafından şehadeti ile artık sular bir daha durulmayacak şekilde kabarmış ve önüne geçilemeyecek hadisler yaşanacaktır..
Hz Ali (r.a) Halife olduğu için Müslümanlar onun etrafında toplanması gerekirken onu terk edenler ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştır. Hz Ali (r.a) soruldu ; Cemel ehli müşrikmidir? Şirkten kaçtılar diye cevap verdi. Münafıkmıdırlar diye soruldu ; Münafıklar Allahı az anarlar dedi. Peki onlar nedir sorusuna, bize isyan eden kardeşlerimiz diye cevap verdi? İmam Rabbani hazretleri bu savaşın içtihad üzerine olduğunu söylesede Halifeye karşı açık bir isyan var Hz Muaviye (r.a) taraftarları bu durumu ortaya koydu. Zaten Hz Ali (r.a) bize isyan edenler diye hitap etmesi bize görede böyledir. Ehl-i Beytin bütün değerlerini katledenlere karşı sevgili efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) Bize silah çeken bizden değildir söylemi de ortadadır. Hz Ali (r.a) terk edenlere Hariciler savaş alanından ayrılanlara da Rafiziler (Red edenler, kabul etmeyenler) denmiştir.
Cemel ve Siffin savaşı ile ilgili burada öldürülen Müslümanlarla ilgili Ömer Bin Abdülaziz'in şu söylemi çok önemlidir. ''O bir kandı Allah ondan ellerimizi temizledi. Bizde ondan dilimizi temiz tutalım'' Geçmiş ölülerinizi hayırla yad edelim, Müslümanlar hata yapmıştır bunun mahkemesini bu dünyada kurmak yakışık alan davranış şekli değildir. Fakat bu işte bizler bir taraf olacaksak mutlaka Hz Ali (r.a) yanında yer almamız gerekir ; çünkü o Halife ve büyük kahramandır. Hendek savaşında ve Hayber'de gösterdiği kahramanlıklar onu başka bir yere koyar. Yarın sancağı öyle birinin eline vereceğim ki fetih onun eliyle müessir olacaktır söyle mi bizzat sevgili peygambermiz Hz Muhammed (s.a.v) aittir. Hayber'in fethi Hz Alinin eliyle gerçekleşmiştir. Hz Ali (r.a) ile o gün kıyaslanacak olan kimse sahabiler arasında hiç yoktu. Hz Muaviye (r.a) çağdaşları içerisinde siyasi bir deha olsada Hz Ali (r.a) mukayesesi mümkün değildir. Hz Muaviye'nin Mekke'nin fethinde Müslüman olması bu durumun en büyük delilidir.
Hz Muaviye'nin vahiy katipliği yapması tabi ki takdire şayandır? Fakat unutmayalım ki Kuran-i Kerim yirmi üç yılda indiğine göre Hz Muaviye (r.a) Müslüman olduğunda neredeyse Kuran-i Kerim tamamlanmak üzereydi. Tabi ki Hz Muaviye'nin okur yazar olması kendisine Hz peygamberimiz (s.a.v) tarafından devlet başkanlarına bir takım mektuplar yazdırılması normaldir. O zaten Ümmü Habibe'nin yani sevgili efendimiz Hz Muhammed (s.a.v)'in eşlerinin kardeşi, kayın biraderi idi. Bu izdivacı ise Ümmü Habibe validemiz kendisi istemiştir, babası Ebu Süfyanın bu evlilikte bir rolü olmamıştır. kendisi eş olmayı istemiş ve Hz peygamberimiz (s.a.v)'in koruması altına girmiştir. Sevgili efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) Muaviye (r.a) yani kendisine İnsanların meliki olursan rıfk ile (yumuşak davranmak) muamele eyle İslam kaynaklarında belirtilmektedir. Bu sözlerin kendisine Hilafet yolunu açtığının söylenmesi bu konuda idda ortaya konulması da çok üzücüdür.
Hz. Ali’nin vefatından sonra müminlerin biatı ile halife seçilen Hazreti Ali’nin büyük oğlu Hasan (r.a.), kendisine savaş açan Ebu Süfyan oğlu Muaviye (r.a.) ile Müslümanlar arasında kan dökülmesin diye halifelik hakkını ona devretti. Bir süre sonra Hz. Hasan (r.a.) karısı Cudey'eye tarafından zehirlenerek öldürüldükten belli bir zaman sonra Muaviye (r.a.) Şamlılardan oğlu Yezid’e uymalarını istedi ve Şamlılar bunu kabul etti. Hacca geldiğinde aynı şeyi Hicazlılardan da isteyince onlar kabul etmediler. Dediler ki ''Eğer sen devam etmek istiyorsan kabulümüzdür. Eğer bıktınsa bu işi Müslümanlara bırak. "Muaviye (r.a.), kendisinden sonra oğlu Yezidin halifeliğini kabul etmelerini isteyince, Hz. Ömerin oğlu Abdullah (r.a.) Peygamberimizin amcası Abbas’ın oğlu İbni Abbas (r.a) Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman (r.a) gibi Medine büyüklerine haber gönderdi. Onlar Muaviye’nin (r.a) bu teklifini red ettiler.
Muaviye öldükten sonra Şam’da ve diğer yerlerde Yezit zorbalıkla hükümdarlığını kabul ettirdi. Bunun üzerine Yezit Medinedeki valisine haber göndererek Hz. Hüseyin’in de (r.a.) kendisine biat etmesini istedi. Hüseyin bunu duyunca Yezit belasına karşı tedbir için Mekke’ye gitti. Kufeliler ise Hz. Hüseyin’e biat için Kufe’ye gelmesini rica ettiler. İbni Abbas (r.a) onların tekliflerini kabul etmemesini rica etti ve dedi ki : Ey amcamın oğlu. Onlar babanı öldürdüler. Kardeşini aldattılar. Doğrusu sen ailene dön. Hz. Hüseyin buna razı olmadı. Bunun üzerine İbni Abbas ; “Vah Hüseyin” diye ağladı. Hazreti Ömer’in oğlu İbn-i Ömer’de (r.a) Hz Hüseyin’i bu hususta uyardı : Ne yazık ki Hüseyin onun da uyarısına aldırış etmedi. Nihayet gözlerinden öperek ; ''Ey Hüseyin. Seni düşmanlarının şerrinden, Allah’ın korumasına emanet ediyorum'' dedi. Mekke de herkes Hüseyin’in Kufe’ye gidişine üzüldü. Hatta bu haber kardeşi Muhammed bin Hanefiye’ye ulaşınca ağladı, ellerine kapandı. Bu gidişten vazgeçmesini ısrarla rica ettiler.
Başta Müslim Bin Ukeyl olmak üzere Kufe ehlinden 12.000 kişi biat etti. Yezit bu haberi duyunca İbni Ziyyad’ı Hz. Hüseyin’i öldürmek üzere yola koydu. Yezid’in ordusu Müslim Bin Ukeyl’i yakalayıp öldürdüler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin’den habersiz tarafları ikiye bölündü. Farazdak’a rastlayıp halkın durumunu sorunca şu cevabı aldı? ''İnsanların kalpleri seninle fakat ne yazık ki kılıçları Ümeyye oğulları iledir''. Kaza gökten iner. Kadsiye’ye yaklaşınca Yezidin ordusunun geleceğini haber veren kişi Hz. Hüseyin’e bu işten vazgeçip geri dönmesini söylediyse de Müslim Bin Ukeyl’in kardeşleri kardeşlerinin intikamını almadan geri dönmeyeceklerini söylediler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin Sizden sonra yaşamanın ne manası var?” diyerek Yezid’in ordusunun üzerine yürüdü. İbn-i Ziyyad’ın süvarileriyle karşılaştı ve Kerbela’ya döndü. İbni Ziyyad yirmi bin askerle ona karşı hazırlandı. İki taraf karşılaşınca Ziyyad Hz. Hüseyin’e Yezid’e biat etmesini istedi. Hz. Hüseyin kabul etmedi ve “Bırakın Yezid’e gideyim“ dedi. İbni Zeyyad kabul etmedi. Akabinde savaş başladı. Hz. Hüseyin’in taraftarları kaçarak onu savaş meydanında yalnız bırakmaları sebebiyle Hz. Hüseyin şehid edildi. Onu şehid edenler ile onu savaş meydanında bırakıp kaçanlar da lanete mucip oldular. Savaş meydanını bırakıp kaçanlara daha önceden Hz. Ali şöyle demişti;
Sizi Şamlılarla değişme imkanı olsaydı, onunuzu bir kişiye değişirdim! Hz. Hüseyin (Allah Ondan razı olsun) savaş meydanında sadece 81 kişiyle kalmıştı. O halde dahi büyük bir ordu ile kahramanca çarpışmıştı. Yanındakiler birer birer şehid edilip yalnız kaldı. Bu kez hep birden ona saldırdılar. Bir çok mızrak ve kılıç darbeleri almasına rağmen yine de onlarla çarpışmaktan geri durmuyordu. En nihayetinde susuzluğa dayanmayıp yere düştü. O alçaklar onun mübarek başını kestiler. Tarih: 61. hicri yılının Muharem ayının 10. Günüydü. Milâdi 680 yılı. Bu hazin olay Cuma gününe rastlamıştı. Muaz (r.a.) dan rivayet edilmiştir, Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki ; Tut ey Muaz ve say! Halifeler beş olunca Yezid… Allah onu başarıya uğratmasın. O, Hüseyin’e sataşacaktır. Hüseyin (r.a) şehid olduktan sonra Muaz (r.a) dedi ki ; Hüseyin’in şehid olduğu haberi bana geldi. Türbesine gittim, kim tarafından şehid edildiğini öğrendim. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz buyurdu ki ''Nefsimi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki benden sonra Hüseyin’i öldürecek kavme engel olmazlarsa, Allah onların başına en kötüsünü musallat kılacak ve belalarını verecektir. Sevgili efendimiz Hz Muhammed (s.a.v)'in ”Onlar Cennet delikanlılarının efendileridirler (Tirmizi) dediği torunları katledildi. Bundan daha vahşi şey ne olabilir ki acaba.
Yezid’e boyun eğmeyen her erkeği katlettiler. Sadece Hz. Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin’e çocuk ve hasta olduğu için dokunmadılar. Daha sonra İbn-i Zübeyir’i katletmek için Mekke’ye yöneldiler. 64 gün Mekke’yi muhasaraya aldılar yıktılar, hatta Kabe’yi dahi yaktılar. Üç aydan fazla sürmüştü bu zulüm ve nihayet Yezidin ölüm haber Mekke’ye ulaştı.Yezid’in yerine oğlu Muaviye geçti. Torun Muaviye dindar bir kimse olduğu için beş ay sonra hükümdarlıktan çekildi. Yezid oğlu Muaviye hutbeye çıkıp şu gerçekleri itiraf etti: ''Ben size emir olmak istemiyorum. Çünkü siz bize biz size çok şeyler yaptık'' Atalarım kendisinden çok üstün biriyle çekişti. Halbuki O zat, Peygamberin akrabasıydı. Fazilet ilim ve mevki bakımından üstündü. Hiç kimse yüce İslam dininde Ehl-i Beyt ile bir tutulamaz.
Babam Yezid kötü ahlaklı idi. Bu sebeple Hilafete hiç layık değildi. Hilafet bir çiftlik ise, babam, o çiftlikten suçlu olarak ayrıldı. Yaptığı kötülükler ona yeterde artar bile.” dedi ve hükümdarlığı bıraktı. Bu ifadelerin kullanılması Kerbalada ki vahşetin de iç yüzünü ortaya koyuyor aslında? Yüce Allah c.c zalimler topluluğunu hidayete eriştirmez (Bakara suresi 258. Ayeti)
O zalimlerin nesep kolundan şimdi ne bir iz nede bir kalıntı var artık? Bu İlah-i adaletin de kendisidir.
Ali KARACA