Devlet Bahçeli’yi MHP genel başkanlığına taşıyan, süreci ana hatlarıyla işledik. Şimdi gelelim Bahçeli’nin, kurucu genel başkanı Alparslan Türkeş’e bile nasip olmayan bu kadar uzun bir süre, MHP genel başkanlığında kalmasının altında yatan gerçeklere…
“Devlet aklı” ile uyumlu ilişkiler kurdu, sistemle bütünleşti:
Türkiye’de “devlet aklı” ifadesi, uzun vadeli stratejik çıkarların (güvenlik, birliği koruma, jeopolitik çıkarlar… gibi) siyasi tercihlerin önüne konması anlamında kullanılır. Bahçeli’nin söylem ve hamlelerinde milliyetçiliğin de olmazsa olmazı olan birliği koruma ve güvenlik konuları sıkça vurgulandı. Bahçeli’nin bu tutumu, onu devlet aklının kurulu sistemiyle bütünleştirdi hatta onu sistem içi bir stratejist pozisyonuna taşıdı,
MHP ve Ülkü Ocakları üzerinde kontrolü sağladı:
Teşkilat hiyerarşisi ve iç disiplin, parti içinde güçlü merkezileşmeye yol açtı. Parti disiplininin sıkı uygulanması, muhalif iç sesleri kırma ve susturma aracı oldu. Bu uygulama, teşkilat yönetiminin “kontrol” mekanizmasını güçlendirdi.
Genel başkanları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından atanan Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı gençlik örgütünün, siyaseti yönlendirmesi daha görünür hâle geldi. Örgütsel iletişim, disiplin cezaları, liderin talimatlarına hızlı uyum konularında ocaklar baskı unsuru olarak kullanıldı.
Partide söylem kontrolü sağlandı. Parti merkezinin medyaya, grup toplantıları ve resmi açıklamalara yoğun hâkimiyeti, hem içeride hem kamuoyunda tek seslilik yarattı. Farklı fikirlere alan daraltıldı. Söylem kontrolü ideolojik daralmaya neden oldu. Fikir üretimi yerine disiplin, itaat ve lider odaklı söylem öne çıktı. Hareketin canlı entelektüel dinamizmi zayıfladı. Eleştirel sesler önce azaldı ve zamanla kesildi.
Türk Milliyetçiliğinde doktrinden çok stratejiye önem verdi:
Türk milliyetçiliği fikrî zemini açısından Bahçeli, Türkeş’in bıraktığı doktriner mirası sürdürmedi. Fikir üretiminden çok, “ülkücü hareketi sistem içinde tutma” pratiğine yöneldi. Bahçeli, milliyetçiliğin ideoloğu değil, sistemle uyumlu kalmasını sağlayan idarecisi oldu.
Bu yönetim anlayışı sonucu ülkücü hareketteki fikirsel derinlik yerini “lider beyanına dayalı yönlendirmeye” bıraktı. Parti programındaki Türk milliyetçiliği, “düşünce hareketi” olmaktan çıkıp “siyasal refleks” hâline geldi. Parti içinde “kitap yazan, düşünen, tartışan” fikir üreten kesim geri planda kaldı.
Parti yönetimindeki bu uygulamalar sonucu, teşkilat içinde otoriteyi meşrulaştırmaya yönelik Bahçeli için bir kavram geliştirildi. ”Bilge Lider” (Her şeyi bilen ve bilgisini en yararlı şekilde kullanan lider). Bahçeli’nin “bilge lider” imajı, fikir üretmek yerine itaat etmeyi tercih eden kendi tabanı tarafından geliştirildi. Geliştirilen bu kavramla teşkilat içinde Bahçeli’nin siyasal tutum ve davranışları üzerindeki tartışmaların önü kesildi.
Kişisel özelliklerini teşkilata kabul ettirdi:
Bahçeli’nin liderliği, “otoriter baba figürü tarzındadır (El öptürme tavrı bu özelliğinin en belirgin göstergesidir). Parti içinde uygulamalara yönelik eleştiriye kapalı, itaati önemseyen bu tarzıyla, parti içi demokrasi zayıfladı. Muhalif hareketler ya tasfiye edildi ya da dışarıya itildi (örnek: Ramiz Ongun, Meral Akşener, Koray Aydın ve Ümit Özdağ). Bu durum, hareketin entelektüel üretim gücünü ve kadro yenilenmesini engelledi.
Bahçeli’nin 28 yıldır (1997 - 2025) devam eden bu yönetim anlayışının, MHP ile birlikte Türk Milliyetçiliği ve ülkücü hareket üzerinde de etkileri oldu:
MHP’yi 1997’de Türkeş sonrası çalkantılı bir dönemde devralan Bahçeli, örgütü uzun bir zaman dağılmadan bir arada tutmayı başardı. Ancak aynı disiplin, zamanla eleştiriye kapalılık, fikrî üretimin zayıflaması ve tabanın pasifleşmesi sonucunu doğurdu. Bahçeli, “mevcudu korumak” konusunda başarılı, ama “vizyoner atılım” anlamında yetersiz oldu.
Fikrî derinlik açısından Bahçeli döneminde milliyetçilik, “gelişmeci ve sistem kurucu ideoloji” niteliğini büyük ölçüde yitirdi. Türk Milliyetçiliğinin doktriner (Belli bir konuya dair kendine has özellikler taşıyan düzenlenmiş ilkeler bütünü) yapısı ve ülkücü hareketin fikrî yenilenmesini sağlayamadı.
Ülkücü hareket, 1960–1980 arası döneminde olduğu gibi entelektüel üretim, sanat, düşünce ve akademiyle bağ kuran bir fikir hareketi olmaktan çıktı, daha çok parti disiplini ve semboller üzerinden varlığını koruyan bir slogan hareketine dönüştü.
Soğukkanlılığı, kurumsal disiplini koruma arzusu ve siyaseti radikal uçlardan merkeze taşıma yolunda hareket etmesiyle, Türk milliyetçiliğine “devlet aklının kurulu sistemi” çizgisinde bir istikrar kazandırdı. Onun bu yönelişi, Türk milliyetçiliğini, siyasal iktidar yoluyla, geleceğe yönelik hayallere ve hedeflere değil, sistem içinde “denge unsuru” rolüne mahkûm etti.
Bahçeli, Türk milliyetçiliğini devletin bekasıyla özdeşleştirirken, halkın adalet, liyakat, özgürlük gibi taleplerini geri plana itti. Sosyal ve ekonomik refah beklentisi olan vatandaş, MHP’den desteğini çekti.
Türk milliyetçiliği, Bahçeli döneminde siyasal alanda varlığını korudu fakat fikrî gelişimini durdurdu. Bahçeli, hareketi dağılmaktan kurtardı, ama milliyetçi sivil toplum örgütleri üzerinde, gençlik örgütleri vasıtasıyla kurmaya çalıştığı parti kontrolü sonucu, milliyetçiliğin düşünsel ufkunu daralttı.
Bahçeli döneminde ülkücü gençlik, devletin (sistemin) yanında durmayı öğrendi fakat devleti yeniden inşa etmeyi bir “fikir hamlesi” ne dönüştürecek cesareti kaybetti.
Genel bir değerlendirme yapacak olursak:
Bahçeli, Türk Milliyetçiliği fikrini iktidara taşıyacak bilgi birikimine, vizyona ve ülkeyi yönetme cesaretine sahip bilge bir liderden ziyada, her dönemde sistem içinde varlığını sürdürmeyi başarabilmiş, devletin aklıyla (sistemle) birlikte hareket edebilen pragmatik (faydacı) bir siyasetçi olarak tanımlanabilir.
Bahçeli’nin “gücü ve teşkilatı kontrolü” kişisel karizmasından, bilimsel birikiminden, ya da tarihî liderliğinden çok, parti içinde uyguladığı itaate dayalı yönetim anlayışı ile birlikte mevcut yasalardan kaynaklanan fırsatlar ve ülke siyasetinin katılımcı olmayan antidemokratik yapısından doğduğu düşünülebilir.
Bugün Türk Milliyetçiliği ve ülkücü hareketin, içinde bulunduğu durumla ilgili, 28 yıldır MHP Genel Başkanlığı görevini yürütmekte olan Devlet Bahçeli, hala çok önemli bir aktör, hatta en önemli ve aynı zamanda da sorumlu bir aktör olduğu, söylenebilir.
Devam edecek…

YORUMLAR