Peki, Türk Milliyetçiliği fikrini iktidara taşıma sürecinin tek sorumlusu siyasiler mi? Kuruluş amacı “Türk Milliyetçiliği fikrini ve felsefesini,” vatandaşın ruhunda yaşattığı, “Türklük gurur ve şuuru” ile bütünleştirmek olan paydaş sivil toplum kuruluşlarının, bu sürece ne ölçüde katkısı olmuştur?
Kuruluş amacı, “Türk Milliyetçiliği fikrini ve felsefesini,” geniş halk kitlelerine ulaştırmak olan, onlarca sivil toplum kuruluşunun, ülke genelinde kendi kapasitesine göre faaliyet yürüttüğünü biliyoruz. Hepsine saygı göstermekle birlikte, çalışmamızı toplumdaki karşılığı ve etki gücü sıralamasına göre dört sivil toplum örgütü ile sınırlandırarak sürdüreceğiz.
Türk Ocakları:
Şüphesiz bu kuruluşların başında gelen ve en önemlisi Türk Ocaklarıdır. Türkçülük hareketlerinin başladığı ocak olarak bilinen Türk Ocakları, 1912’de kurulmuş köklü bir sivil toplum kuruluşudur. Amacı, “Türk milliyetçiliği ekseninde, Türk Milleti’nin ilmi, kültürel, sosyal ve ekonomik yönden yükselmesine hizmet etmektir”. Yurt içinde çok sayıda şubeleri, yurtdışında da temsilcilikleri bulunur. Türk Ocağı bünyesinde “Millî Mefkûre Mektebi” adıyla kurulan “Türk Ocağı Akademisi” gençlere yönelik çalışmalarıyla bilinir. Sürekli yapılan seminer programları ile kültür, tarih, sanat ve toplum meseleleri üzerine yayınlar, konferanslar, ödül törenleri düzenleyerek, Türk kültürünü yeni nesillere aktarır.
Türk milliyetçiliği ve kültür politikaları içinde Türk Ocakları’nın ayrıcalıklı bir yeri vardır. Sembolik ve fikirsel değeri yüksektir. Kurucu aydın fikirleri, yayınları, geçmişte kültür-sanat alanındaki etkisi, tarihi olarak güçlü bir referans sunmaktadır. Sahip olduğu bu mirasla günümüzde de saygınlığını korumakta ve “kurumsallık” sağlamaktadır.
Çok sayıda şube ve temsilciliği olması, hem yerel düzeyde varlık gösterebilme hem gençlerle doğrudan temas kurma bakımından avantajdır. Bu özellikleri merkezi yapının sürekli kontrolü ile birleşince daha sistemli yapılanma potansiyelini hala korumaktadır.
Parti siyasetine girmeden kültür, dil, tarih, milliyetçilik gibi fikir eksenlerinde faaliyetlerini hala sürdürmektedir. Tarihten getirdiği davranış, söylem ve ideallerin bir kısmını koruması, siyasetten bağımsız bir “fikir kuruluşu” olarak işlev görmesini sağlamaktadır. Bu durum, değişen siyasî hava ne olursa olsun kuruma bir süreklilik kazandırmaktadır.
Günümüzde sosyal medya, küreselleşme, popüler kültür gibi alanlarda daha farklı beklentilere sahip, yeni ve genç bir kuşak mevcuttur. Bu kuşak da kültürel kimlik ve milliyetçilik söylemlerini benimsemek istemektedir. Ancak bu söylemlerin sadece “konferans, ödül töreni, tarih anlatısı" gibi pasif biçimlerle sunulması, gençlerin ilgisini azaltmaktadır.
Popüler medya, dijital medya ortamında Türk Ocakları’nın etkisi ideal düzeyde olmadığı, söylem, içerik üretme, gençlerin dikkatini çeken biçimsel yaratıcılık gibi alanlarda daha zayıf kaldığı gözlenmektedir.
Kültür-sanat ve fikir alanında etkinliklere devam edilse de kamu politikasına yön verme, geniş çaplı toplumsal hareketlere öncülük etme, siyaset dışı bile olsa, güçlü bir eylem gösterme gibi beklentilere cevap verecek etkinliklerde yetersiz kalmaktadır.
Köklü bir kuruluş olmakla birlikte, her şubenin aynı kapasitede faaliyet yürütemediği; yerelde organizasyon, yönetim kalitesi, finansman, aktif üyelik gibi hususlarda dengesizlikler olduğu için bazı şubeler aktif, bazıları daha durağan olabilmektedir.
Aydınlar Ocağı:
1970’te kurulmuş bir fikir kuruluşudur. Kuruluş felsefesi, batı emperyalizmine ve materyalizme karşı, Türk-İslam sentezini savunmaktır.
Seçkinci, akademik ve fikir odaklı yapısıyla şube sayısı sınırlı olan Aydınlar Ocağı, daha çok fikir insanlarını, akademisyenleri ve yazarları bünyesinde barındırmaktadır. Bu yanı ile ciddi söylem üretme potansiyeli yüksek olan bir yapı olduğunu söyleyebiliriz.
İdeolojik düşünce, Türk kültürü, din ile kültür arasındaki ilişki, batılılaşma eğilimlerine tepki… gibi konular üzerinde yaptığı çalışmalarla, merkezi yönetime yol gösterici nitelikler taşımaktadır.
Akademik, seçkin ve düşünsel kesimde tanınma açısından başarılı olsa da hitap ettiği kesim küçük olduğu için, geniş kitleye yayılma, genç nesil tabanında “ruh hali yaratma” ya da “harekete geçirme” noktasında zayıf kalmaktadır.
Bir zamanlar Türk siyasetine yön veren yapısından uzaklaşmış, görsel medya, sosyal medya, içerik üretme gibi alanlarda zayıf kaldığı görüntüsü vermektedir. Uzun zamandır eylemsizlik tutumuyla, politik süreçleri etkileyebilme kapasitesi sınırlanmış durumdadır.
Türk Dünyası Araştırma Vakfı:
1980’lerin başında Prof. Dr. Turan Yazgan tarafından İstanbul’da kurulan vakfın amacı: Türk dünyasındaki halkların kültürel, eğitimsel ve bilimsel birliğini sağlamak; Türk lehçeleri, tarihi, edebiyatı ve kültürü üzerine araştırmalar yapmaktır.
Türk Dünyası Araştırma Vakfı, Türk milliyetçiliğini akademik ve bilimsel bir zemin üzerine oturtmayı amaçlamıştır. Vakfın en büyük katkısı, Türk dünyasının ortak tarihini, kültürünü ve dilini inceleyen bilimsel araştırmaları kurumsallaştırmasıdır. İdeolojik sınırların ötesine taşıdığı Türk milliyetçiliği düşüncesine entelektüel bir boyut kazandırmıştır.
1990’lı yıllardan itibaren Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlık kazanan Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında akademik ve kültürel köprülerin kurulmasında önemli rol oynamıştır. Orta Asya’dan Balkanlara kadar uzanan coğrafyadan binlerce öğrenciye eğitim ve burs imkânı sunarak Türk dünyasının geleceğini yetiştiren bir okul gibi çalışmıştır.
Kurucu lideri Turan Yazgan’ın vefatından sonra adından daha az söz edilmektedir.
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı:
Ülkücü Hareketin efsanevi gençlik teşkilatı olan Ülkü Ocakları, “Ülkü Ocağı” adıyla ilk kez Ankara Üniversitesi Hukuk, Dil, Tarih ve Coğrafya ve Ziraat Fakültelerinde milliyetçi gençler tarafından fikir kulübü olarak kurulmuştur, Ülkü Ocağı’nın kuruluşu, Ankara’da Çanakkale Zaferinin yıldönümü olan 18 Mart 1966’da kamuoyuna açıklanmıştır. 1968 yılından itibaren her üniversitede bir Ülkü Ocağı şubesi kurulmaya başlanmıştır.
Fikir kulübü olarak kurulan Ülkü Ocakları bugün resmî olarak bir vakıf statüsünde (Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı) faaliyet göstermekte ve vakıf başkanı, MHP Genel Başkanı’nın onayıyla atanmaktadır.
Vakıf statüsü ve atama yöntemi nedeniyle, Ülkü Ocakları yönetiminin MHP Genel Başkanı tarafından atanması, yapısal olarak iki temel sonuç doğurmuştur:
Vakıf statüsü Ülkü Ocaklarını, karar alma süreçlerinde bağımsız bir gençlik örgütü olmaktan çıkarmıştır. MHP’nin gençlik örgütüne dönüşen Ocak gençliğinin eleştiri geliştirme, hareket içinde yenilik önerme gibi dinamikleri zayıflamıştır.
Atama usulü ise doğal olarak, “lider iradesini” esas aldığı için Ocak, Parti merkezinin onaylamadığı düşünceleri geliştirememiş veya tartışma zeminine taşıyamamıştır. Bu durum hareketin kendi içindeki eleştirel düşüncesi, entelektüel canlılığı ve tabandan gelen enerji akışını sınırlandırmıştır. Zamanla itaat kültürü, sorgulama kültürünün yerine geçmiştir.
Bu yöntem, örgütsel ve hukuki açıdan Ocakları, MHP’ye doğrudan bağlı, özerk olmayan bir yapıya dönüştürmüştür. Ocaklar, “tabandan yukarıya etki eden gençlik örgütü” olmaktan çıkmış, parti merkezinin emirlerini uygulayan bir “bağımlı yapı” hâline gelmiştir.
1968–1980 arasında, Ülkü Ocakları MHP’yi şekillendiren bir etkiye sahipken, günümüzde MHP’nin politik kararlarını uygulayan bir yapıya dönüşmüştür.
Devam edecek…

YORUMLAR