SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (40)
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (40)

06 Mayıs 2025 - 07:59

"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)
Artık Bozkurtların Ölümü romanını daha da çok merak etmeye başlamıştım. Ne olmuş da Göktürkler, Çinlilere esir düşmüştü?
İki gün sonra Hakkı yine yanıma geldi. Bu sefer elinde “Bozkurtların Ölümü’” kitabı vardı. “Buldum,” dedi. “Dolabın altına sürüklenmiş. Nasıl olmuşsa sondan birkaç sayfası kopmuş. Ancak sayfa sayısını hatırlamadığım için kaç sayfası koptuğunu bilemiyorum.”
Kitabı koltuğumun altına sıkıştırıp eve geldiğimde içimde buruk bir sevinç vardı. Keşke birkaç gün daha sabredeydim de önce birinci kitabı okuyaydım, diye.
Her ne kadar birinci kitabı okumamış olsam da ikinci kitabın anlatımında arada bir kullanılan geri dönüşlerle, birinci kitapta anlatılan birçok olayı öğrendiğimi düşünüyordum.
Ama öyle olmadı. Büyük ustanın roman girişinde yazdığı gibi. “O sırada sanki birdenbire her şey değişti: Öğrenciler pansiyonu olan evin yerinde şimdi 1300 yıllık bir Türk çadırı vardı. İnce yapılı kız gürbüz, sağlam, çekik gözlü bir bozkır kızı olmuştu. Erkeklerin saçları uzayarak omuzlarına dökülmüş, başlarında birer börk peyda olmuştu. Ceketleri kaftan, iskarpinleri çizme haline gelmişti.” Yani beni roman almış Göktürk Kağanlığına götürmüştü.
Birinci Göktürk Kağanlığının yıkılışını ve sonrasında esaret altında kalan Kürşad’ın kırk yiğidi ile Çinlilere karşı isyanını dile getiren yarı tarihi yarı kurmaca bu romanı okurken bedenimle değil belki ama ruhumla Ötüken’deydim artık.
Bazen, Göktürklerin, Çinliler ve diğer milletlerle yaptıkları muharebeler ve kazandıkları zaferler sonrasında diğer Türk Boyları ile de birleşerek güçlü bir Türk devleti kurmuş olmalarıyla gururlanıyor, bazen Göktürklerle baş edemeyen Çin Hükümdarının hilelerini fark edemeyen Kağan’a karşı öfkem kabarıyordu.
Çuluk Kağan’ın, Çinli Prenses eşi İçingKatun tarafından zehirleyerek öldürmesi Kara Kağan’ın tahta geçmesi ve Çinli Prenses’in onun da eşi olmasıyla başlayan çöküş ve ölüme gidişi durduramadığım için kahroluyordum.
Çuluk Kağan’ın küçük oğlu Kürşad ilk andan itibaren yapılan oyunları gördüğü, Çinli Hatun’un yaptıklarının hatta babasını da onun zehirlediğinin farkında olduğu halde, amcasına karşı saygısızlık etmemek için sesini çıkarmamasını anlayamıyordum. “Kağan’ın hatununa karşı gelmenin, Kağana karşı gelmek olduğu ve Kağana karşı gelmek de töreye aykırı olduğu” için susması, beni deli ediyordu.
En sonunda zayıflayan Gök Türkler, Çinlilerin yaptığı bir baskında mağlup olur. Gök Türkler Çinlilerin esareti altına düşer.
Kürşad ve kırk arkadaşı Çinlilerin esareti altında kalmayı içlerine sindiremez ve çılgınca bir plan yapıp isyan etmeye karar verir.
Kürşad, Çin hükümdarını kaçırmayı ve esaret altındaki Göktürk hükümdarı ile takas yapmayı tasarlamıştır. Eğer bunu da başaramazlar ise Çin Hükümdarını öldürecek ve intikam alacaktır.  Çinlilere isyan eden Kürşad kırk arkadaşı ile binlerce muhafızın olduğu Çin Sarayına baskın yapar.
Delinse yer; çökse gök; yansa, kül olsa dört yan, Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
“… Artık yağıyı beklemekten başka yapılacak iş kalmıyordu. Zaten nal sesleri yaklaşıyordu. Kür Şad’ın sert sesi “Atlan!” buyruğunu verdi. Dizginsiz atlara sıçradılar. Bir Göktürk için atın dizginli olup olmamasının değeri yoktu. Yazık ki sadaklarında ok kalmamıştı. Yoksa daha nicelerini canlarından ayırır, belki de sular biraz durgunlaşıncaya kadar savaşabilirlerdi. Yağmur çok yavaşlamıştı. Şimdi karşıdan gelen kalabalık yaklaşıyordu. Kür Şad kılıcını çekerek son buyruğunu verdi:
“Sonuna kadar!..”
Bu son buyrukta bir veda ahengi vardı. On kişi kalmışlardı. Hepsi gönüllerinden gelen bir sesle içlerinden “Sonuna kadar” diye tekrarladılar…
Bitti!.. Bitti ama biten kitap değildi. Biten kitabın sayfalarıydı. Bundan sonrası yoktu. Sonrası Hakkı’nın kitabından kopan sayfalarda ve bende deli gibi bir merak… Acaba ne oldu? Kime sorduysam aynı kitaptan bir daha bulamadım.
O yıl yatılı öğretmen okulları sınavına girip sınavı kazandım. Öğrenimimi sürdürmek için Artvin’deyim. Yıl Ekim 1972. Artık yaşım 16. Sakallarım bile çıkmaya başlamış, sesim değişmiş, iyi konuşuyorum. İlkokul yıllarımdan beri her etkinlikte şarkı söylemeye devam ediyorum. Sesim önce biraz çatallaşmış ama artık oturmuştu. Bir araya toplandığımız her etkinlikte edilgen değil etkenim. Sesimin güzelliği ve yönetme yeteneğimle hem öğrenci arkadaşlarımın hem öğretmenlerimin dikkatini çekiyorum. Arkadaşlarımın teklifi ile sınıf başkanı seçiliyorum. Benim için yeni ve başka bir dünyanın kapıları açılmıştır artık.
Bir gün Arkadaşlarımla sohbet ederken konu okuduğumuz kitaplara gelmişti. Bozkurtların Ölümü kitabının beni çok etkilediğini ancak son sayfalarını okuyamadığım için çok üzgün olduğumu söyledim. Bir üst sınıftan Ümit, “Bende var, Bozkurtların Ölümü kitabı,” dedi ve o akşam yatakhanedeki dolabından getirip bana verdi.
İnanılmaz bir sevinçle ve sabırsızca etütte Kitabı elime aldığım gibi, son paragrafını hiç unutmadığın sayfayı açtım. Ancak kitabın hatırladığın sayfasından sonra yalnızca dört sayfa varmış. Yani iki yaprak. Demek kopan yaprak sayısı ikiymiş. Hemen bitmesin diye yavaş yavaş okumaya başladım.
Devam edecek…
 

YORUMLAR