"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)
Peki, Devlet Bahçeli yönetimindeki bugünkü MHP, benim kurduğum hayalleri hayata geçirecek, gördüğüm düşleri gerçeğe dönüştürecek inançta bir kadroya sahip mi?
Siyasetin fiili olarak içinde yer almadığımdan, dışardan bir gözlemci olarak, doğru bulup onayladığım gibi yanlış bulduğum halde, “belki benim bilmediğim başka gerekçeler vardır,” düşüncesiyle onaylamasam da desteğimi sürdürdüm Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP’nin, siyasette izlediği politikalar beni düşlediğim ülküye götürür mü?
Çalışmam boyunca yaptığım değerlendirmelerin bende oluşturduğu kanaat şudur.
15 Temmuz 2016 kalkışması ve özellikle Bahçeli’ye karşı muhaliflerin, MHP’nden ayrılarak yeni parti kurmasından sonra, MHP yönetimi, seçim barajının altında kalacağı endişesiyle, seçim ittifakı kurabilmek için bir sığıntı gibi kayıtsız şartsız AKP’nin politikalarını destekleyen bir görüntü vermiştir.
En son 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri, Seçim Beyannamesi’nde MHP, adeta AKP ile bütünleşmiş, seçim propagandasını “Cumhur İttifakı-Geleceğin Mimarı” sloganı üzerine kurgulamıştır. Artık MHP, yalnızca merkez sağ bir parti değil, ayrılıkçı siyasal İslamcı bir parti ile de birlikte hareket etmeye başlamıştır.
Bu birlikteliği, “MHP, kimliğinden uzaklaşıyor,” diyerek, tasvip etmeyen ve şiddetle eleştiren demokrat milliyetçiler ya partiden ihraç edilmiş ya da uygulanan çeşitli baskı yöntemleriyle partiden uzaklaştırılmıştır.
Ancak MHP’nin AKP ile olan bu birlikteliğini olumlu karşılayanlar da vardır. Türk Milliyetçiliğinin ideolojik derinliğine ulaşmamış, milliyetçiliği daha çok duygusal anlamda ve slogan düzeyinde kabullenmiş, herhangi bir merkez sağ parti ile MHP arasındaki tercihi günün şartlarına göre değişen muhafazakâr milliyetçi bir kesim, bu birlikteliği benimsemiştir.
Muhafazakâr milliyetçi bu kesim, “Devletin güvenliği tehdit altında. Güvenlik söz konusu olunca siyasi hesap yapılmaz. Zaten AKP de artık MHP’nin politikalarını uyguluyor. Ülkücüler de artık devlette önemli makamlara geliyor. Devlet aklı da bunu gerektirir…” gibi ifadelerle bu birlikteliği savunmakta hatta iki partinin tek çatı altında bütünleşmesine bile sıcak bakmaktadır.
MHP içinde siyaset yapamayacaklarına inanan ya da potansiyel genel başkan adayı oldukları için partiden ihraç edilen ve kendilerini “Türk milliyetçisi” olarak tanımlayanlar, iki yeni parti daha kurmuştur.
Gelinen noktada Türk milliyetçileri ve ülkücüler ayrışmakla karşı karşıyadır.
Bu ayrışmaya rağmen MHP, 24 Haziran 2018’de yapılan 27. dönem milletvekili genel seçimlerinde %11,10, 14 Mayıs 2023’te yapılan 28. dönem milletvekili genel seçimlerinde %10,07oy almıştır.
MHP yönetimi ve Bahçeli’nin uyguladığı yöntemler sonucu MHP’nden ayrılarak yeni parti kuran ve Türk siyasetinde kendilerini “Türk Milliyetçisi” olarak tanımlayan yeni partilerin 14 Mayıs 2023 Milletvekili genel seçimlerinde aldıkları toplam oy ise %12,89 olmuştur.
Artık, MHP’nin, siyasal alanda Türk Milliyetçiliğini temsil ettiği tartışılmaktadır.
Şayet uygulanan bu politikalar, Türkiye’de %40 oy potansiyeline ulaştığı kabul edilen milliyetçi seçmen kitlesini merkez sağ ve merkez sol partilere bölerek tek başına iktidar olmasını engellemeye yönelik bir proje ise ciddi manada yol alındığını söyleyebiliriz.
Tek başına iktidar olma potansiyeline ulaştığı açıkça görülen milliyetçi seçmen, henüz merkez sağ ve merkez sol partilerle bütünleşmiş olmasa da kurulan ittifaklarla bu birleşme yolunun taşları örülmüştür. Ve bu bölünmeden MHP’den ayrılanlar olduğu kadar, Sayın Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP teşkilat yapısı da sorumludur.
Türk Milliyetçiliği fikir hareketinin ve onu siyasette temsil etmek amacıyla kurulduğuna inandığımız MHP’nin, Devlet Bahçeli yönetimindeki süreci işlediğimiz bu çalışmamızı, ortada dolaştırılan derin (!) bir iddia ile tamamlayalım.
İddia şudur: “Devlet Bahçeli, derin devletin önemli bir elemanıdır. Her yaptığı derin devletin aklıyladır.”
Bu iddiayı ileri sürenler “derin devlet” ile “devletin aklını” ilişkilendirirken, devlet aklını, derin devletin tezahürü olarak tanımlamaktadır.
Hatta MHP seçmenini bir arada tutabilmek için bu hikâyeleri dillendirenler içinde, Bahçeli’nin, önümüzdeki zaman içinde bir açıklama yaparak, son bir hamleyle AKP’ne neden destek verdiklerini, verdikleri her türlü desteğe rağmen AKP’nin iflah olmadığı, şeklinde bir açıklama yaparak, ittifakı bozacağını, böylelikle MHP’ni, AKP’nin olumsuzluklarına bulaşmadan sıyırıp çıkaracağını söyleyenler bile vardır.
Bu iddianın ayaklarının ne kadar yere basıp basmadığını zamana ve okurlara bırakarak, Önce şu “devlet aklı” ve “derin devlet” kavramlarına kısa bir açıklık getirelim.
Devlet aklı, hükümet uygulamalarının ve günlük politikaların üzerindeki, uzun vadeli temel siyasal tercihleri belirlemedeki serinkanlılığı, sağduyuyu, basireti, feraseti ve aynı zamanda daha önceleri yaşanmış tecrübeleri ifade eder. Bu durum demokratik hukuk devletleri içinde, siyasi iktidarların, uzun vadeli temel siyasal tercihleri belirlemede, zaman zaman devletin kurum ve kuruluşlarındaki üst düzey yöneticilerinin, devletteki bilgi birikimlerine vakıf tecrübeli devlet görevlilerinin fikirlerine başvurduğu bir yöntemdir. Yani derinliği, gizliliği ve gizemi yoktur.
Gelelim benim her zaman şüphe ile baktığım derin devlet(!) iddialarına.
İddia sahiplerinin, “derin devlet” olarak adından söz ettikleri yapı Türk devletinin sahipleridir. Bunların derin görevlerinden kimsenin haberi yoktur. Gizli görevleri gereği toplanır karar alırlar. Ve özellikle devletin güvenliği söz konusu olunca, devletin farklı güçlerini harekete geçirirler.”
Ben bu konuda uzun yıllardır şu soruların cevabını bulamadım.
Derin devlet nedir? Bir örgüt müdür? Nasıl oluşur? Kimlerden teşekkül eder? Üyeleri nasıl belirlenir? Babadan oğula mı geçer? Mensup oldukları soy nedir?
Mesela biri çıkıp, “Derin devlet vardır ama bu devlet NATO yani ABD güdümünde ülkemizde yapılanmış bir örgüttür,” dese, daha inandırıcı olurdu. Çünkü en azından “Özel Harp Dairesi” adıyla ABD’nin kontrol ettiği bir yapının varlığından eski başbakanlardan Bülent Ecevit sayesinde haberdar olmuştuk.
Hatta “devletin içinde örgütlenmiş, devletin gücünü kendi amaçları doğrultusunda kullanan ve yönlendiren bir vakıf, bir cemaat, bir terör örgütü, bir cunta vardır,” deseler bunu da anlayabilirdik. Çünkü defalarca bu tür tertip ve kalkışmaları yaşadık gördük.
Diyeceğim, filmlerdeki dizilerdeki “ak saçlılar,” “aksakallar” türünden bir yapının varlığı bana pek inandırıcı gelmiyor.
Bana inandırıcı gelmediği gibi, “bilmediğiniz şeyler var,” şeklindeki “derin” sözler yeni nesil tarafından da artık “masal” olarak kabul ediliyor. Yeni neslin inancının, “bu söylevlerle sistemi sorgulayan, eleştirel düşünenlerin susturulduğu ve mevcut yönetimin iktidarını sürdürdüğü” yönünde olduğunu, iddia sahipleri de artık görüyor.
Hikâyemin sonunda diyorum ki:
Ben, “bilmediğiniz şeyler var” sözünü çocuklarıma bırakmak istemiyorum. Bir bedel ödeyeceksem de özgür irademle karar verip, bilerek, isteyerek ödemek istiyorum.
Çünkü benim inandığım sistem, vatandaşlık bilinciyle, bağımsız karar vermeyi ve özgür düşünceyi besler. Bir krala, bir sultana ya da tek başına egemenliğini sürdürmek isteyen bir kimseye bağlı kul, asker ya da tebaa olmayı reddeder.
Bu inançla, çocuklarıma da bizden sonraki kuşaklara da Sayın Devlet Bahçeli’nin tabiri ile naçizane tavsiyem şudur:
“Dibini görmediğiniz kuyuya girmeyin!”

YORUMLAR