SON SÖZ… "BEN YÜZLEŞTİM!"
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

SON SÖZ… "BEN YÜZLEŞTİM!"

22 Aralık 2025 - 08:44


Bugün, belli görevlerde bulunup bireysel çıkar peşinde koşan mutlu bir azınlık dışındaki Türk Milliyetçilerinin çok büyük bölümü, mevcut durumdan rahatsızdır. Önümüzdeki dönemde bu büyük çoğunluk artık şu iki seçenekten birini tercih edecektir.
İyimser seçenek ve kötümser seçenek…
İyimser seçenek: Fikrin iktidarı…
Türk Milliyetçiliği fikrinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla kurulmuş sivil toplum örgütleri, fikir kulüpleri ve gençlik örgütleri, partiler üstü hüviyet kazanır. Gerçek amaçları doğrultusunda “Türk kültürüne hizmet etme” boyutuna ulaşır.
Türk milliyetçiliği çizgisinde siyaset yapan bütün siyasi partiler bir araya gelerek ortak bir bildirge ile işbirliği yapacaklarını ilan ederler.
Tüm paydaş örgütlerin birlikte katılacağı ve Türk Ocakları’nın öncülük edeceği bir Çalıştay düzenlenir.
Çalıştayda, Türk Milliyetçiliği Fikir Hareketi, herkesin mutabık kalacağı, çağın gereklerine uygun olarak, siyasi partilerin ötesinde, entelektüel, kültürel ekonomik ve toplumsal bir “yeniden doğuş hareketi” haline getirilir.
Sistemleştirilen hareketin, toplumsal hayata sağlayacağı faydalar ile ideoloji arasındaki bağ güçlendirilir.
Türk Milliyetçiliği fikri altında kurulan bütün siyasi partilerin arasında, entelektüel bir bağ kurulur. Partiler farklı olsa bile, “Türk milliyetçiliği, partilerin değil, milletin fikridir,” inancı, ortak kimlik vurgusunu oluşturur. Seçimlere tek parti adı altında ya da seçim ittifakı yapılarak girilir.
Peki, bu mümkün mü?
“Bunca bölünmüşlük varken, bizi temsil ettiğini söyleyerek, teşkilatlara ve kadrolara kişisel menfaatleri için doluşmuş bunca insan varken, bunu başarmak mümkün mü?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Mümkün. Zor ama mümkün… Çıkarlarına dokunulacak olanlar direnecek, karşı koyacak. Evet, zor olacak ama bunu başarmak mümkün.
Nasıl mı?
Ülkücü iradenin devreye girmesiyle…
Çünkü bunca ayrışmış ve bölünmüş Türk Milliyetçisi kuruluşu, ancak ve yalnız “Ülkücü İrade” bir araya toplayabilir.
Nedir ülkücü irade?
Ülkücü irade, Türk Milliyetçiliği Fikir Sisteminin aksiyon halidir. Sosyal olayları kavrama ve muhakeme etme yeteneğidir. Bazen bir akıl, bazen bin akıldan oluşur ama her zaman ülke çıkarları için ortak akılda birleşir.
Ülkücü irade; “ben” yerine “biz” diyenlerin oluşturduğu, benlikten arınmış, “ülkücü terbiyeden” geçmiş, vicdanında liyakat, adalet ve ahlakla eyleme dönüşen düşünceler yeşerten kendilerini millete adamış bilgeler topluluğudur.
Ülkücü iradeyi temsil edenlerin,  mensubu oldukları, lider odaklı yapıların ve siyasal organizasyonların, hatalı uygulamalarından dolayı, zaman zaman üzüldükleri olmuştur. Kızdıkları, öfkelendikleri, hatta nefes alamadıkları için susup kenara çekildikleri de olmuştur.
Aralarında eşgüdüm, stratejik yönelim ve ortak hedef kalmadığı için dağılmış ve öncülük etme gücü zayıflamış da olabilir.
Dağınık haline rağmen ülkücü irade, ahlaki bir duruş olarak, bazen bir fikrî sorgulama biçiminde, bazen de sessiz bir vicdan hareketi olarak varlığını hala sürdürmektedir.
Birlik ruhu oluşunca görevini severek yapacaktır.
Türk Milliyetçileri için bir de “kötümser seçenek” vardır.
Kötümser seçenek: Dağılmak…
Milliyetçi partiler arasında liderlik mücadelesi kızışır, milliyetçi çizgi parçalanır rekabet eden milliyetçi partiler oyları bölüşür.
Kamuoyunda milliyetçi söylem “sözden öteye geçmeyen” iddialarla eleştiri alır, milliyetçilik siyaseti sıradanlaşır.
Milliyetçi liderlerin hizipçi tutumları, ülke içinde bölünmenin artmasına, siyasal istikrarsızlık veya koalisyon sorunları doğmasına yol açar.
Milliyetçi kimlik arzusu olan seçmen ya mevcut partilere tepki olarak uzaklaşır ya da “oy verme isteksizliği” geliştirir.
Böyle bir siyasi ortam milliyetçi seçmeni farklı arayışlara sürükler.
Farklı seçeneklerle bölünen milliyetçiler, güç odağı olmaktan uzaklaşır ve devleti yöneten egemen gücün elinde kullanılan dağınık bir yapı olarak kalır…
Son söz… “Ben yüzleştim!”
Türk Milliyetçiliği ve ülkücülük üzerine çıktığım yolculuğun artık sonuna geldiğim bu çalışma, bir hatırat değildir. Bir itiraf da değildir.
Bu çalışma, yarım kalmış hayallerin ve düşlerin özlemini yaşarken, karşılaşılan çarpıtılmış ideallerle ve bilerek görmezden gelinen gerçeklerle “yüzleşme” dir.
Bu satırlar bir ayrılığın değil, bir iç hesaplaşmanın ürünüdür. Çünkü yüzleşmeden arınma, arınmadan da yeniden doğuş mümkün olmaz.
Ben çocuk yaşta bu yola çıkarken, ne servet istedim ne makam. Ne de birilerinin gölgesinde var olmayı hesapladım. Ama zamanla gördüm ki aynı idealler için birlikte yola çıktıklarımızın bir kısmı, davamızı sözde yüceltirken hesapları derinleştirmiş.
Dedim ya “en ağır yenilgiyi, bizden olanlardan, sorgulamayı ihanet sayanlardan, itaati erdem sananlardan, aklı susturup sloganı kutsayanlardan aldık,” diye…
İşte ben bu çalışmayı, bizden olduklarını söyleyen ama derin hesapları olanlarla yüzleşmek için kaleme aldım…
Ben yüzleştim. Kendimle, geçmişimle, inandıklarımla…
Ben yüzleştim. İdeallerim değişmedi. Hala o yüce dileğe doğru inanarak yürüyorum.
Ben yüzleştim. Acıların içinden geçerek umudumu büyüttüm. Ancak artık hakikatin önünde yalanla yol yürüyenlerle de hesabımı kapattım…
 

YORUMLAR